Ben biriyle tanıştım ve sonra hiç bi şey eskisi gibi olmadı.
Onlayken hayat daha önce hiç olmadığı ve bir daha hiç olamayacağı kadar güzeldi. Güneşin tenime değip geçmesi beni hayatta tutardı. Yol kenarında bitmiş otlar burnuma güzel kokardı.
Sonra gitti. Öylece. Kapıyı kapadı.
Şimdi beni yıllardır tanıyan insanlar geldiğim hale hayretle bakıyorlar. Daha önce hiç olmadığım şekilde kötü oldum. Yani kötü biri oldum. Aynaya bakmıyorum. Kendimle anlaşamıyorum.
Ve hiç biri umrumda değil. Böylece yaşamaya devam ediyorum. Yaşamak denirse.
Neden gitti ki?
Ben dünyanın en iyi veya en masum insanı olduğumu iddia etmiyordum, ama onlayken olduğum o güzel insanı da inkar edemem.
Sanki elimi silksem kir akacakmış gibi.
Her şey oluyor amına koduğumun hayatında. Bi şeylerin iyi gitmesi olasılığını öylece elinden alıyorlar ve yapacak hiç bi şeyin yok.
Sadece iç, iç, iç, kafan yüksek olsun, iç, iç, iç, kafan yüksek olsun, bi adamı öp -tanımadığın-, bi adama dokun -tanımadığın-, gecenin ortasında bi sigara yak, o adama tekrar dokun, tekrar, tekrar, tekrar, seni senden alan parçalarını ona sunmaktan çekinme, iyi zaman geçiriyormuş gibi davran, yalan söyle, iç, kafan yüksek olsun, sabaha karşı bi sigara yak, vedalaşmadan ayrıl.
Ama ne olursa olsun, iç.