3 Ekim 2013 Perşembe

O gün'den bir anı.
Rakıyı sensiz içeyim diye...

Dışı sevda içi zindan değilim artık..



28 Nisan 2011

O günden bu güne daha koşmam gereken çok yol var. 

Silemez insan bazı şeyleri, yeniden yazması gerekir. Hiç olmamış gibi. Ben bunu yapmaya karar verdiğimde her şey için çok geçti. Bu kadar yaklaşmamıştım daha önce. Tane tane işleyip tüm taşları yerine koymuş, yukarıya çıktığımı sanmıştım. Ama önüme sadece bir taş çıkmıştı ve ben kendimi üstünde hayal etmiştim. Sadece hayal etmiştim.

Oysa belki de her şey bi taş meselesinden ya da yükselmek meselesinden başka şeylerdi. Mesele aslında, hayal edebilmekti. 

İnsan değişmez. 

Sever.

Belki sadece sevdiğinde hisseder var olduğunu, varlık vardır. Sadece his yoktur. İnsanı taştan ayıran da budur. Bi taşı alıp bi insanın kafasına attığın zaman, o zaman taşa da insana da bi şeyler hissettirmiş olursun. O zaman anlar taş taş olduğunu, insan da insan. 

Koca bir kaya gibiyim. Kumsalda koca bi kaya. Geceyle gündüzün didişmesinden ortaya çıkan rüzgarlara göğüs germiş, biraz eksilmiş, yerinde bir kaya.

Hala deniz var, hala kumsal var, hala rüzgarlar var, hala güneş var ve hala ay var. Ama ben eksiğim. Ben artık eski ben bile değilim. Eridim, kayboldum.

Kumsalda koca bir kaya.

Bir gün öyle eriyecek, öyle eriyeceğim ki belki bir gün ufak bir taş parçasına dönüşeceğim. O gün belki birinin kafasına fırlatılacağım. Ve o gün insana da değişmez bir şeyler hissettirebileceğim.

Değişmemeyi, erimeyi ve hissetmeyi. Tıpkı bir taş gibi.

1 Ekim 2013 Salı

13 yıl önce dün, yine öyle yağmurlu, bulutlu bir sabahtı. Değişen hiç bir şey olmadı. Bazı şeyler hiç değişmez. Baba gibi.