28 Mart 2013 Perşembe

Şimdi ben senin sevmediğin o kızlardan olacağım biraz.

Okumadan buna tıklıyorsun :: tık tık ->




Okul okumaktan çok sosyal ve entellektüel işlerle uğraşan, fotoğraf çekmeyi seven, ormanda dolaşmayı, deniz kıyısında iki lafın belini kırmayı, kahveyi seven kız olacağım.

Senin bildiğin gibi teknolojiden, en son çıkan uygulamanın gencecik bi çocuk tarafından firmalara kaç para birimine kime satıldığından, en hızlı bilgisayarlardan haberi olmayan. Açıkçası umursamayan. Sanat tarihini ve diğer coğrafyaların insanlarını -aborjinleri mesela- dünyanın en lüks ve pahalı spor arabasının kaç beygir olduğundan daha çok merak eden.

Kütüphanelerden kitap, refüjlerden çiçek çalan. Sırf bi çiçeğin kokusunu merak ettiği için yol ortasında duran. Ağacın dalını koparıp başına takmakla, yerinde bırakıp güzelliğini seyretmek arasında karar veremeyen.

Kolay arkadaş olamayan ama yaşadıklarını sanal alemde yazan, lüks telefon kullanmayı bilmeyen, yazın terlikle dolaşan, denize gidip şezlongda kitap okuyan, teni bronz görmemiş süt beyazı, tıpkı çocuk gibi. Saçlarını istediği an istediği renk yapan, günübirlik kararlar alan. Biraz kıyafet, bir iki spor ayakkabı, bir kaç elektronikten çok kendi bedeninin tek ve söz sahibi.

Bi meslek sahibi olmayı kafasına takmayan, -ama hayır, sakın beni kendi girdabına, kendi normlarına benzetme- koca bulmakla da zaman harcamayan, sadece kendi yaşamını kendi istediği gibi yöneten, yönlendiren.. Her ne kadar buna yüzde yüz izin vermeyeceklerini bilse de. Kadın hakları, eşcinsel hakları, hayvan hakları için savaşan, kendisi olmadığı halde eşcinselleri kardeşi bilmiş, sokaktaki kedilerin annesi olmayı seçmiş. Ezilen her canlının yanında olmayı kendine söz vermiş.

Giydikleri toplum normlarına uymayan, alkol ve sigara kullanan. Bununla yetinmeyip bunu sokakta yapan -evet, biliyorum ki hayat sokakta- mekanlarda içip dağıtmayı seven, masanın üstüne çıkıp oynayan!

Ütopyalara inanan -çünkü biliyorsun, ütopyalar güzeldir- tiyatrolarda, sinemalarda, müzelerde ve eski zaman tablolarında yaşayan, bi gün hayali tüm dünyayı gezebilmek olan ve bunu yapmadan ölmeyeceğine inanan. Dünya, inanç, tanrı, ilişkiler, zaman, yaşam üzerine düşünceleri felsefik -büyük ihtimalle anlaşılmaz- olan. 

Asla arkadaş, sevgili, eş, kardeş, anne olarak görmediğin, göremeyeceğin, görüp de umursamayacağın kız olacağım.

Biraz yalnız olacağım, biraz yalnız kalacağım.

Pişman olacağım, sefil olacağım..

Hiç düşünmeyeceğim..

Şimdi benden nefret edebilirsin, çünkü artık görünenden biraz daha fazlamı tanıyorsun.

18 Mart 2013 Pazartesi


Bunu açmasan da olur --

Sonra bütün bi yaz geçiyo, bütün o yollara, fotoğraflara bakışın, kapılara telefonlara koşuşun. hikaye olmuş onlar.

nerede diye soruyorlar, geldi gelecek gelir elbet. cevabın kalmıyo sonra. çünkü beklemeyi en çok sen bilirsin. 

yüzüne vurulan kapıya tekrar geri gelmeyi en çok sen bilirsin.

zaman geçtikçe yara bağlayan kabuğu kanatmayı seversin çünkü sen. bi yaranın kapanışını kabullenemezsin.

aradan yıllar geçse de kalbinde bi delik diye onu taşırsın hep. hastasın. takıntılısın.

ölmeyi en çok sen hakediyorsun. ama yapamıyorsun değil mi? ciğerini sikeyim ben senin! o içtiğin sigaralar elbet seni de öldürecek bi gün.

kurtulmayı dileyeceksin her gün ama yok. kaçtığın şehirden bile kopamayan bi insansın sen.

yola düş. gidelim.. bu son sefer olsun. bitmezse bitmesin bırak. nereye gidersen git gelecek değil mi? bırak gelsin. gelmese sen onu kovalamaktan vazgeçmeyeceksin çünkü.

kalk gidelim, sabah olmuş.
Lütfen aç bu şarkıyı.


Saçı ıslak kadının yalnızlığı

ve sen derin suları seçtin.

ayaklarının üşümesini asla engelleyemedin.

hep bir el dokundu çıplak sırtına uzanırken

rüya görürken

o uyumadı

kalktı bi sigara içti

güneşin doğuşunu gördü ve umursamadı.

sen bu sırada perdeden sızan ışığın derdindeydin

ve burnun tıkandı

boğuldun.

baş ağrıların dayanılmaz olduğunda

bir daha gir suyun altına.

hiç bir şey değişmeyecek

ağlama.

saçını kurut, üstünü giyin,

kahve içmeyi düşün

evden çık.

hava gerçekten de soğukmuş

yolu biliyorsun, sağına bakma.

arkanda değil,

o bu sırada anahtarlarını unutursa kapıda kalır diye düşünüyor

tren saat kaçta?

bereni yanına alsaydın keşke

kulakların üşür.

göğsünü örtüp yakalarını boğazında birleştirdi

ne de yakışırdı lacivert

gözlerinde doğan güneş kalmış sanki

dudakları kıp kızıl kesilmiş

hava soğuk çünkü

ama onun kulakları üşümez

tutmadı elinden

aşağıya iniyorsun

buraya kadarmış

gelmeyeceğini en başından biliyordun

…zaten…

yerler buz tutmuş

dikkatli yürümezsen ayağın kayacak

önüne bak.

7 Mart 2013 Perşembe


Kahverengi saçlarımın kokusunu içine çeken bi adam vardı.

Ölmedi.

Ölünmez yani o kadar büyük bi olay değil.

Saçlarımın kahverengi olduğu zamanlar.
Seneee.
Sene 2011in bahar ayları.


Bir de sarı saçlarımın ellerinden tutan biri vardı, öyle incitmeden severdi her telini.

Severdim sarı saçlarımı. Ben adamları değil, saçlarımla münasebetlerini severdim. Bilirdim, benim sevilecek pek yanım yoktu. Ya saçlarım? Onlar sevilmeye değerdi belki. 8 ay öncesine kadar falan.

Kızıl, onları pek sevmiyorum. Belki ölürüm de farkedilmez beynimden sızan kanlar diye kırmızıya boyattım onları. Kızıla değil, kırmızıya. Bu renk ya benim ölümüm olacaktı, ya.. Hayır bu renk benim gerçekten sonum olacaktı. Ya aşk dolu bi evrende Mor - Mavi - Yeşil - Sarı - Turuncu - Kırmızı ‘nın Kırmızısı olacaktı ya da içinde boğulduğum kanımın bayrak kırmızısı.

Saçlarım genelde koklanmak ve sevilmek için vardılar. Ben yoktum.





Belli zaman aralıklarıyla gördüğüm bir rüya var.

Onu çok özlediğimde.

Her rüyamda biraz daha büyümüş oluyor, bu seferkinde boyu uzamıştı.

Hayatta cevabını bilmediğim sadece bir soru var.

O ise rüyalarımda hep beklediğim cevabı veriyor, sonra susuyor. Gerçeği açıklamaya başladığında uyanıyorum.

Bir daha hiç duyamayacak mıyım sesini? Yıllarca 3 saniyelik saçma sapan ses kaydını dinleyip, rüyalarımda asla gerçek olmayan cevaplarını mı bekleyeceğim?

Her tekila içtiğimde seni mi anacağım? Videolarımızı mı izleyeceğim? Arkadaşlarıma geçirdiğim güzel zamanı anlatıp adını sorduklarında durup uzaklara mı dalacağım?

“Seni bulduğumda aynı, çocuk olacaksın ama aynı çocuk olmayacaksın” demiştim kendime. Şimdi seni bulabilir miyim bilmiyorum bile. Senden sonra çok yalnız kaldım, sen gittiğin gün ağlamıştım gidiyorsun diye. Ben en son 10 yaşında ağlamıştım birinden ayrılırken. Koca bi otobüse bindin ve gittin. Üstelik Ankara’ya bile değil. 

Aramaktan vazgeçtim seni artık. Seni anlatan melodileri senmişsin gibi dinliyorum. Farkındasın. 

Bir de ben anlasam, seni hala nasıl bu kadar sevebildiğimi ve hala nasıl beklediğimi.. Çocuk!

Kalbi kocaman, çocuk adam!


Belki ben de yalan söylüyordum, diğerleri gibi.
Nerden bilebilirdin?
7-Ocak-2013
Yeni yıl geçeli bir hafta olmuş ve benim kafam hiç olmadığı kadar yerinde değil.

Bir akşam isyan ettim artık ablama, tüm oyunlardan kaçıp kurtulmak isterken annesine gitmeye yüz bulamayıp ablasına koşup başını göğsüne yaslamaya çekinerek ağlayan kız çocukları gibi.

Ve o bir anne değil, bunu bildiğinden ve ben de bunu bildiğimden, en güzel abla tesellisi.

Gönlümün prensesi, biricik ablam.

Ben hala sorumun cevabını alamadım, geçen 20 yıl olduğu gibi. Ama sen hiç vazgeçmedin..



Dinlemeden anlaşılmıyor birine nasıl beni vur diyebileceği bir insanın. Sonra nasıl kendini vuramadığı.

Birinin intiharına seyirci kalmaktansa onu vurabilmeyi de öğretiyor hayat insana. Hayat bazen ellerini kana buluyor, en sevdiğinin kanına.

Çok sevdiğiniz birini, bir daha hiç yalnız bırakmamak için yalnız bıraktığınız oldu mu hiç?


Beni mesela kalbimi bir daha hiç kırmamak için terkeden oldu. Bi kerede olsun, tam olsun diye heralde.

Bir daha hiç öpmemek için sabaha kadar sarılıp öpen de oldu.

Hayatta bazen çok iyi şeyler veya çok yalnız şeyler bi kere oluyorlar, tam oluyorlar, bir daha olmasın diye.

Bazen iç geçirip, içinizden sövüp geçmelisiniz belki de.

Bazen de sevdiklerinize güvenmelisiniz. Ben öyle yapıyorum çoğunlukla.

Bana güven iç ışığım, tren yolum, içimde devamlı çalan 3 dakikalık Dalida melodim.

Eti pufum, ince uçlu şarj aletim. Seni özledim. Her seferinden daha çok hemde, bana en yakın olduğu zamanda.

Söz bütün ayçiçeklerinin kafasını koparıp geleceğim yanına. Söz.