28 Mayıs 2012 Pazartesi

Saçlarım belinde adam, merhaba.
Senin adın ben de bir tutku
Benim saçlarım sadece sana sarı
Bana ait olan son yudum senin
Son nefesini de bana ver
Dizine yatayım, dur.
Ayaklarının dibinde uyumuşum
Sadık bi köpek gibi
Sen beni kafamdan sevmemişsin ama
Ellerinle beslemişsin
Elimden tutup kaldırdın beni o gece yerden
Geçmeme izin vermedin öbür tarafa
Uzandım, öptüm yanağından
Arkamda kapalı kapılar, sarıldım boynuna
Benim ellerim sadece sana dayalı
Koynumda bir boşluk var
O da sana ait
Senin gözlerinde bi damla çukur
O su da sadece bana ait olsun
İyi geceler.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Aşk Denizi


Bu kadar yakınken sana, ellerinden tutamamak ne kadar kötü olurdu. Ben aslında, senin şehrinde yaşlı bir zeytin ağacının yere düşen ilk meyvesi olmak isterdim. Gelip ellerine alsaydın beni, silseydin tozlarımı, atsaydın cebine. Turlasaydık senle İzmir sokaklarını.


Merhaba adam. Ben senden biraz ötede, senin de bakıp bakıp gözlerinin daldığı Ege denizini içinde saklayan Akdeniz'in Kuzey kıyılarında dünyaya geldim ve biz doğar doğmaz senle aynı denizi izledik, 11 ay arayla. Tek farkla, bende seni içimde sakladım aslında.


Turunçlar diyarında ben bi zeytin ağacının altında doğdum, beyaz mermerden bir musalla, bir mezar taşına bakarken doğdum. Sen bu sırada hangi ağaçtan yapıldığı bilinmeyen beyaz bir kapıya bakıyordun, artık yerinde olmayan ayakkabılara.


Sonra ikimiz de, çok farklı denizlere sürüklendik, aynı dar boğazı aşıp. Yine sen öbür kıyıda kaldın, ben bu kıyıda. Sen bu kıyıya gönül verdin, ben karşı kıyıya, ikimiz de bilmedik.


Dün gece çok üşüdüm ben, yanında sokulamazken koluna. Oysa sana anlatacağım turunç ağaçları, portakal bahçeleri vardı daha. Seninse gözlerinde bir Ege mavisi, bir zeytin yeşili vardı, görüyordum. Ben gözlerinden içine akabiliyordum, aynı dar boğazdan geçerek. Sen peşimden geliyordun, "balkonda bi sigara içelim" diyerek.


Biz uzandık kırmızı kanepeye. Şimdi, ne Ege vardı aklımızda, ne de Akdeniz. Gözlerim gözlerinde düşünmek vardı gözlerini. Sen ellerimden bir yudum su bekliyordun, dudakların kurumuş. Biz Ege'nin az tuzlu serin suları gibi bir gecede, Akdeniz'in yakıcı derecede tuzlu ve ılık suyu gibi birbirimize bakıyorduk o gece.


Vakti gelip de kapadığımızda gözlerimizi, yüzüyorduk sonunda ikimizde. Ne Akdeniz vardı, ne Ege. Adını bile bilmediğimiz ve sadece bize ait olan bir denizde.


İşte böyle oldu, İzmirli adamla Mersinli kızın aşk denizi.

Ege Mavisi Gözlerinde Aşk


Çarçabuk hazırlanmış kanepe üstü yatağında sağa dönmüş yatıyordu ikisi de, televizyonda oynayan kısık sesli anlamsız renkler eşliğinde. Ne kız kendisini terketmiş babasını düşünüyordu o an, ne çocuk ölen annesini. Hani insan beyni sahibine oyun oynar ya bazen, en sevdiklerinin cenazesinde kahkahalarla gülen insanlar gibi, onlar da o anda mahvolmuş, sürüklenmiş, örselenmiş yaşamları bir kenarda, kendileri dünyanın bir ucunda yanyana yatıyorlardı işte.


Sonra birden bi müzik başladı, durdu sanki zaman. Çocuk elini beline attı kızın, kız gözlerini kapadı. Belinden ona uzanan eli dışından tuttu, parmaklarını geçirdi. Öyle sıkı tuttu, sımsıkı yumarken gözlerini. Titredi kız, döndü, çocuğun sol elindeki elini sağ eliyle tuttu, kırpıştırdı gözlerini, yaklaştı, öptü. Öperken bir damla yaş düştü gözünden, öperken bi çığlık koptu içinden, çocuk da duydu onları. Aktı anlamsız yaşlar gözlerinden ama kız öpüyordu. Dün, hiç yaşanmamışcasına; bugün, hiç sevilmemişcesine; yarın ölecekmişcesine. Durdu sonra çocuk, sessiz hıçkırıklarıyla tek başına savaşan kızın yüzüne baktı, yanaklarını avuçlarının içine aldı. “Neden ağlıyorsun?” diye soraracasına baktı kızın gözlerine. Kız gözlerini yumdu yine bir saniyeliğine, durdu, dudaklarını yaladı. Gözlerinin Ege maviliğine takıldı gözleri, “Seni seviyorum” dedi, bir gözyaşı ve bir iç çekişle. Sessiz ve sakin hıçkırmaya devam etti. Çocuk aldı başını, göğsüne yasladı. Öyle bir kaç saat ağladı kız, sonra uyudu. Çocuk Ege kadar soğuk olmayan gözyaşlarını içine akıttı, ılık ılık sevdi kızı.


Sabah olmaya yaklaştı, ezan okundu, hava aydınlandı. Çocuk hala koynunda uyuyan kızın şakağına öpücük kondurdu, “Ben de seni seviyorum” diye fısıldadı. Aşk kokulu altın sarısı saçlarını geriye attı kızın, üzerini biraz daha örttü, kafasını yavaşça kızınkinin yanına bıraktı. Artık uyuyabilirdi, yüzünde ondan çalınıp yıllarca saklanmış gülümsemesiyle…