30 Eylül 2012 Pazar


Günaydın baba,

   Saat sabahın beş buçuğu. Hiç tanımadığın ve asla tanışamayacağın bi takım insanların evindeyim, senin bana almadığın bi laptoptan yazıyorum bu yazıyı.

   Şimdi ben kendimden çok senin ne yaptığını düşünüyorum. Ya da ne yapacak olduğunu. Mesela benim gibi beş parasız sen de çok kaldın eminim. Cebinde okula, eve gidemeyecek, simit alamayacak 1 liran olmadığı zaman çok olmuştur. Benim de yok. Üstelik sen de benim gibi kısa ama güzel 3-5 günlük tatiller yapmışsındır, orda falan yemişsindir parayı. Ya da ne bileyim ablamla ben bi şeyi çok istemişizdir, dayanamayıp almışsındır sen de. Harcamışsındır yani. Ama pişman olmamışsındır, aynı benim gibi.

   Bazen hayata benim gözümden nereden bakardın diye düşünüyorum? Sen de benim gibi yaptıklarının hata olmadığını düşünüp öyle mi ilerlerdin yolunda? Ya da en zorlu dersleri mi alırdın yaptığın yanlışlardan? Bilmiyorum, inan şimdi bilmiyorum.
   Ama bildiğim bi şey var ki ben tüm bunları yaşarken sen yanımda olurdun. Sen yaşarken ben yanında olamadım ve belki de sen bu yüzden gittin, gidebildin. Tıpkı annem gibi sen de, sana son bir kez sarılamadığım için gittin.

   Ben çaresizlik içinde kardeşime "param yok ablacığım, gelemeyeceğim" derken sen elbetteki benden uzakta olurdun ama ben seni içimde hissederdim. Belki arardım, "babacığım" kelimemden anlardın sen. "Üzülme kızım" derdin, teselli ederdin.

   Ve belki de en acısı da ne biliyor musun Baba? Biliyorum ki sen, bi yolunu bulurdun, sen hep bi yolunu bulurdun. Sen bizim için her şeyi yapardın.

   Şimdi daha iyi anlıyorum, belki de sen bizim için gittin. Dedeme güvenip bizi arkanda bırakıp gidebildin, bizim için. Geleceğimiz, okul hayatımız, üniversite eğitimimiz iyi olsun diye. Bugün bunu söylemek bana düşmez ama bence biraz yanlış yaptın be Baba. Belki korktun, belki söyleyemedin. Sen de bilmiyorsun ama ben de karanlıktan korkuyordum Baba, ben de sana söyleyemedim, ama karanlıktan korktuğum zamanlarda hep sana sarıldım Baba, hep sana. Keşke konuşabilseydim de sana, korktuğun zamanlarda sarılacak kadar çok sevdiğimi seni söyleyebilseydim. Keşke Baba.

   Hiç bir keşke seni geri getirmiyor, biliyorum. Tüm bu olanlara rağmen ben senin kızın olmaktan gurur duyuyorum Baba. Junior Adem olmaktan, senin gömleklerini giymekten, ten rengimin, huyumun, suyumun, tipimin sana benzemesinden gurur duyuyorum. "Aynı babasının kızı" diyen her çeşit insana rağmen ben o kelimeyi duymaktan ve öyle olmaktan gurur duyuyorum. Seninle gurur duyuyorum Baba.

   Bugün duyuyorsan, bir kez daha söylüyorum. Hani biz yatmadan önce sen yatağımızın başına eğilir bize iyi geceler öpücüğü verirdin ya, kulağına bi şey söyleyeceğim Baba, "Seni çok seviyorum"..

4 Eylül 2012 Salı


   Bazı insanların alnında sinirlendiklerinde çıkan bi damar vardır, bazılarının boynunda devamlı kasılan bi kas. Genelde babalarda olur ve insanlar babalarını hep öyle hatırlar nedense. En uç mimiklerini, en kızgın anlarını, en mutlu anlarını. Benim böyle hatırlayabileceğim bi babam olmadı. Yüzünü, hareketlerini, sesini bi şekilde hep videolardan izledim ama kokusu, sıcaklığı, bana bakışı... Bunları hatırlayamıyorum çoğu zaman, unutuyorum. Sonra özlüyorum.

   Bu alın çizgilerinden sende de bolca vardı, ben senin en kızgın halini görmemiştim belki, ya da en mutlu. Ama vardı işte, ben öyle görüyordum. Yüzüne bakarken seni binlerce kalıba sokuyor öyle görüyordum. Bazen beni çok sevdiğini, gözlerimin içine aşkla baktığını, bazense bana çok kızdığıni kırgın olduğumuzu hayal ediyordum. Yüzün ne şekil alırdı acaba onu düşünüyordum. Boynundaki kas ne zaman kasılır, adem elman nasıl hareket eder? Hiç birini bilmiyordum, sana dair hiç bir şey bilmiyordum. Kokun hariç, sıcaklığın hariç, aşevlerinde uzatılan kaplara konulur gibi yeterince ve tek kişilik sevgin hariç. Yanağında gezinirken elim, sanki tüm Anadoluyu avuçlar gibi, sakallarına değen parmaklarımın o harika gezisi hariç. Dudaklarının hiç gitmediğim memleketimin pamuk tarlalarında çalışmış genç kızlarının düşleri tadında olduğunu benim çok geç anlamam hariç.

   Yani demem o ki, kimse alınmasın ama, ben seni bazen babamdan çok özlüyordum.

   Babam gittiğinden beri, o gittikten sonraki 1 yıl içinde bir şiir yazmıştım, sadece son mısrasını hatırladığım. Oysa sen, 499 gün oluyor bugün, yarın 500. gün. Sana kaç satır yazdığımı, kaç kez ağladığımı, kaç günümü mahvettiğimi hatırlamıyorum. Kaç kalp kırdığımı sen gittiğinden beri, kaç dolunay geçtiğini mesela. Kaç gün boyalarla maskelenip dışarı çıktığımı, yüzüne güldüğüm insanları, öptüğüm adamları..

   Evet senden sonra da öptüm birilerini, hiç biri sen gibi değildi demeyeceğim, hayır, sanırım hep seni düşlediğim için bazıları sen gibiydi. Bazılarınıysa hiç hatırlamıyorum, yüzlerine kusup ağladığımdan, sen değilsin diye onları suçladığımdan.

   Çok yağmur yağdı o sıcak mayıs ayından beri, hiç birini saymadım. Hiç bi yağmurda dışarı çıkıp ıslanmadım, seni düşlemeyeyim diye. Hiç özgür olmadım, olamadım kuşlar gibi. Hep kapattım pencereleri. Sadece bir köşesine oturdum koltuğun, evin diğer her yerine hayaletler otururdu çünkü, sen otururdun içime. Mideme, göğsüme, ciğerlerime, kasıklarıma.. Sen oldu sancılarım..

   Artık bundan sonra gelsen de hiç bir şey değişmez ki. Bu yüzden gelme. Geleceğinden değil de, gelme işte. Beni tüm bu yangınlarda sen tek başıma bıraktın. Beni viranede yatan hasta bi köpeği ölüme terkeder gibi, ter-ket-tin..

   İstesem de gelme, sen iyi değilsin hiç bi zaman. Sandığım gibi, seni içimde büyütüp boğazımda düğümlediğim zamanlarda gidebileyim diye tuttuğum acile yakın evimin altındaki eczanelerde satılan anti-depresanlar, sen değilsin onlar. Ve hiç bir yağmur yetmiyor seni içimde söndürebilmeme. Hiç bir şey yemek sindirilmiyor beni bırakıp gidişin gibi. 

   Hoşcakal.

   Bu seni içimden son terkedişim. Yavaş yavaş, ağrılı. Sevseydin yapmazdın böyle, sevseydin beni terkettiğin gün yağmurlar yağardı koca kente. Sevseydin, gitmezdin en kötüsü. Sevseydin üşümezdim bu kadar. Sevseydin... Beni sevseydin demiyorum artık, sevdi-sevmedi de demiyorum kimselere. Çünkü artık umrumda değilsin.

   Bi aşkın bana yaşatabileceği tüm acıları, evet mutlulukları değil belki ama, tüm acıları tattım sayende. Şu son 500 günde. Bir daha gelmeyeceksin değil, sen hiç gelmedinkilerle, hiç olmadınkilerle... Gelme..

   Hoşcakal.

   Bu bir elveda. İlk elvedam değil belki hayatta, ama senin ölüm gibi habersiz ettiğin elvedaya karşılık benim adam gibi dimdik ayakta ve kararlı, istikrarlı elvedam.

   Hoşcakal.